top of page

Hayatın İçinden Psikoloji - Oyun İncelemesi

Herkese merhabalar, yine ben psikolog İrem Öztürk. Size boş vakitlerimde odak noktası psikoloji olmayan alanlarda psikolojiye dair izler bulmaktan hoşlandığımdan bahsetmiş miydim? Sanırım bahsetmediysem bile şu anda bu bilgiyi paylaşmış oldum. O zaman az buçuk yazının ana hattını neyin oluşturacağını tahmin ediyorsunuz: Yazım, hayatın içinden geliyor.


ree


Karantina zamanlarında hepimiz kendimizi bir şeylere verdik: En güzel ekmeği kim yaptı yarışmaları, bugün şu tatlıyı öğrendik merasimleri, Netflix’te izlenmedik belgesel bırakmamaca… Bu uğraşlardan birisi de kuşkusuz içerik üreticilerinin videolarını izlemekti. Ben de videolar arasında dolanırken bir oyun incelemesine denk geldim: Superliminal. Yazının bundan sonrasının spoiler içerdiği uyarısında bulunayım.


Oyunda rüya terapisi denilen bir çeşit tedavi için uyutulmuş olan bir bireysiniz ve çeşitli bulmacaları çözerek rüya sahnelerinden çıkmaya çalışmanız gerekiyor. Amacınız tüm rüya sahnelerini geçerek uyanmak. Bulmacaları çözmek için derinlik ve bakış açınızda değişimler yaratmanız lazım. Bazen nesnelerin boyutunu büyüterek onları basamak olarak kullanmanız, bazen onları küçülterek hedeflenen yere götürmeniz gerekiyor. Kimi zaman derinlik ve boyutlarda değişimler yaparak iki boyutlu bir resmi üç boyutlu bir nesneye çevirmeyi başarıyorsunuz. Bir sahnede yerde kanlar görüyorsunuz, ilerledikçe yerdeki kan izleri sürüyor ve camlı bir kapıyı karşınızda buluyorsunuz. Camın arkasında bir siluet size bakıyor. Kapının ardına geçmeye cesaret ettiğinizde ne göresiniz: Siluet sandığınız şey aslında bir piyon. İlerleyince duvarları kırmızıya yeni boyanmış bir oda ve yere saçılmış boya kutuları buluyorsunuz. Kan sandığınız şeyler de aslında boya izleri. Oyun sadece derinlik algısı, boyut, perspektif barındırmıyor; aynı zamanda illüzyonlardan da faydalanıyor.


Beyin yakan birkaç bulmaca ve ilerlemeden duyulan memnuniyet sürerken birden beklenmedik bir şey yaşanıyor: Bir teyp kaydı buluyorsunuz. Kayıtta sizi kaybettiklerini, bulamadıklarını, rüyanın derinliklerinde ilerlediğiniz söyleniyor. Sahneler ilerledikçe bulunan teyp kayıtları artıyor. Kimisinde verdiği mesajı anlamıyorsunuz, kimisinde olumsuz mesajlar veriliyor. Hiçbir zaman olumlu bir mesaj almıyorsunuz. Uyanamayacağınız, sistemin çökmekte olduğu, başaramayacağınız gibi iletiler tarafınıza ulaşıyor.


Hiç durmadan ilerlediğinizde ve bulmacaları çözdüğünüzde oyunda size şu cümleler sarf ediliyor: “…Çoğu zaman sorun, karşılaştığımız sorunların çözülememesi değildir. Asıl sorun başarısızlığımızdan o kadar çok korktuğumuz için sorunlarımızı yeni bir bakış açısından görmeyi reddetmemiz. Üstelik bu nedenle aynı şeyleri tekrar ve tekrar ve tekrar yapıyoruz. Sonuç olarak elbette tam da aradığımız o başarısızlığı buluyoruz. Hayatında her zaman bir mücadele olacak ve her zaman sorunlar yaşayacaksın. Ancak bugün, her şeyi farklı bir şekilde görme şansın oldu. Bu ilk başta imkansız gibi görünen engellerle yüzleşmek anlamına gelse de at gözlüğünü çıkardın ve engellerin üstesinden geldin. Çünkü bir şeyleri tüm farklı açılardan gördün ve gerçekte ne olduğunu anladın. Çünkü gittiğin yoldan ne kadar uzaklaştığın söylense ya da yol beklenmedik bir hal alsa bile ilerlemeye devam ettin. Sen kendi yolunu buldun.”


Oyun o kadar güzel mesajlar verdi ve o kadar fazla psikolojik kavramı içeriyordu ki hayran kaldığımı itiraf etmeliyim. Yazıyı belli bir çerçevede sınırlamak açısından şemalar, bilgi işleme sistemi, kendini gerçekleştiren kehanet ve bilişsel yeniden yapılandırma kavramlarına kısaca değinmek istiyorum.


ree

Şemalar ve Bilgi İşleme Sistemi


Çevremizi ve Kendimizi Algılamaya Bir Bakış..

Bilişsel- Davranışçı Terapi’nin kurucusu Aaron Beck’e göre, hepimiz pozitif ve negatif şemalara sahibiz. Negatif şemalarımız aktif hale geldiği zaman, psikopatoloji geliştiririz. Tedavide derine indikçe, şemalarla çalışmamız gerekir. Peki şema nedir? En basit tanımıyla; çocukluk döneminde oluşan ve o dönemde hayata uyum sağlama işlevini gerçekleştiren zihinsel yapılardır. Ailesinden sürekli şiddet gören, ihtiyaçları ihmal edilen bir çocuğu düşünelim. Hayatta ilk iletişim kurduğumuz insanların aile bireyleri, barındığımız ilk ortamın evimiz olduğunu düşününce; ailesinin ihtiyaçlarını karşılamadığını düşünmek veya o bireylerin kötü insanlar olduğunu düşünmek çocuğu yıkacaktır. Kendini güvende hissetmeyecek, kendini daha iyi hissetmek için başka bir yere gidemeyecek, kendi hayatını kazanması için çalışamayacaktır. Bu stresin altına girmemek için çocuk problemin kendinde olduğunu düşünür. Böylelikle “sevilmezlik” veya “değersizlik” şemalarını oluşturabilir. Çocuklukta hayatta kalmasını sağlayan şema, yetişkinliğinde problemler yaratmaya ve psikopatoloji üretmeye hizmet eder.


Bilgi işleme sistemi; şemalara uyan bilgileri kabul etmeyi, şemalara karşı çıkan bilgileri dışarıda tutmayı sağlar. Böylelikle şema istikrarlı bir şekilde sürdürebilir. “Sevilmezlik” şemasından devam edelim. Sevilmediğine inanan bir birey, dışlandığı veya dışlandığını hissettiği her anısını canlı bir şekilde hatırlar. Ona kucak açıldığı zamanları da görmezden gelir veya tesadüfi olaylar olarak nitelendirebilir. Eğer oyunda “başaramayacaksın, seni kaybettik” mesajları ciddiye alınsaydı ve oyuncu oyunu bıraksaydı; “başarısızlık” şemasına sahip bir danışan gibi bu mesajı içselleştirecek ve teslim olacaktı. Oyunda ilerleyip bitirme fırsatını kaçıracaktı.


Şemaların asıl amacı hayata uyum sağlamamızı sağlamak olsa da, ısrarcı bir bakış açısı sürdürmemize neden olur. “Üstelik bu nedenle aynı şeyleri tekrar ve tekrar ve tekrar yapıyoruz.” Tekrar tekrar şemalarımıza göre davranıyoruz.



ree

Kendini Gerçekleştiren Kehanet


Böyle Olacağını Biliyordum!!

“…Çoğu zaman sorun, karşılaştığımız sorunların çözülememesi değildir. Asıl sorun başarısızlığımızdan o kadar çok korktuğumuz için sorunlarımızı yeni bir bakış açısından görmeyi reddetmemiz. Üstelik bu nedenle aynı şeyleri tekrar ve tekrar ve tekrar yapıyoruz. Sonuç olarak elbette tam da aradığımız o başarısızlığı buluyoruz.” Bunu nasıl yapıyoruz? Biz, bazı sonuçları istemesek bile onları bir kere düşündüğümüzde hadi yapalım diye atılan Don Kişotlar mıyız, yoksa gelecekten haberdar olan medyumlar mı? İkisi de olmadığımızı söyleyebilirim. Burada işleyen mekanizma; kendini gerçekleştiren kehanet. Kendini gerçekleştiren kehaneti “düşündüğümüzün başımıza gelmesi” şeklinde tanımlayabiliriz. Temel bir örnek üzerinden gidelim: Öğretmenler sınıfta daha başarılı olacağına inandığı öğrencileri ile daha fazla ilgilenebilir. Sonuç olarak daha çok ilgi alan ve motive olan çocuk, diğer çocuklardan daha başarılı olur.


ree


Bilişsel Yeniden Yapılandırma

Her Zaman Bir Alternatif Mevcuttur..

Bu kehanet ayağımıza dolanmış ise, kendimizi nasıl kurtaracağız? Ayağımıza dolanan ipleri kim çözecek? Zaman zaman kişiler bakış açılarını kendileri değiştirmeyi başarsa da kimi zaman bir uzmanın desteğine ihtiyaç duyabilir. Danışanın düşünce yapısının değişmesi gerektiğini fark eden terapist (elbette Bilişsel-Davranışçı yönelimi benimseyen terapistler) bilişsel yeniden yapılandırma tekniğini kullanır. Bu teknikte danışanın olumsuz düşünceleri keşfedilir, kayda alınır, bu düşüncelere mantıklı yanıtlar bulunur ve bakış açısı o yanıtlara kaydırılır. Elbette terapist danışana yeni fikirleri dayatmaz veya eski fikirlerinin yanlış / anlamsız / saçma olduğunu ima etmez. Danışanı olumsuz düşüncelerini keşfetmesine ve uygun yanıtlar bulmasına teşvik eder. Bakış açısı değişen danışan, problemlerine daha etkili yaklaşımlar sergiler.


Tıpkı Superliminal’de sahnelere farklı açılardan bakmak ve bu sayede bulmacaları çözmek gibi…


 
 
 

Comentários


bottom of page