Kırmızı Oda - Dizi İncelemesi
- pskiremozturkk
- 28 Şub 2021
- 5 dakikada okunur
Bu blog yazımda popüler dizi Kırmızı Oda'nın bir incelemesi yer almaktadır. Keyifli okumalar dilerim.

Dizide ilk dikkatimi çeken nokta; ilk bölüm başlarken gösterilen bilgilendirme yazısı oldu. Çocukken şiddet gören bireylerin; yetişkin olduklarında şiddet uygulayıcısına dönüşebilecekleri veya şiddet kurbanı kalmaya devam edebilecekleri söyleniyordu. Bu bilgiye bir de şema terapi bakış açısıyla bakalım:
Çocukken bizler bazı şemalar oluştururuz. Şemalar bizim temel inanç sistemlerimizdir. Yetişkinlik dönemine geldiğimiz zaman bu inanç sistemlerimize göre hareket ederiz. Şemalara göre hareket etmenin 3 türü vardır: Aşırı telafi, kaçınma ve teslim olma. Bir örnekle devam edelim: Çocuk ailesinden şiddet görerek büyüdü. Bu çocuk "İnsanlar güvenilmezdir, bana zarar verebilir" şeklinde bir inanç geliştirebilir. Yetişkinlik dönemine geldiği zaman bu şemaya teslim olabilir ve hayatında kendisine gerçekten zarar veren insanları tutabilir. Böylelikle şiddet kurbanı olmaya devam edebilir. Aşırı telafi yöntemini kullanırsa, zarar görmeden önce kendisi zarar vermeye çalışabilir. Böylelikle şiddet uygulayıcısına dönüşebilir. Bu bakış açısıyla baktığımız zaman gerek şiddet gören gerek şiddet uygulayan bireyleri etiketlemeden önce onları anlayabiliyoruz. Daha empatik bir bakış açısı sağlıyoruz. Tabi ki empati yapmaktan kasıt; şiddete sessiz kalıp şiddeti meşrulaştırmak değildir.
Bilgilendirmenin sonunda şiddete dur diyelim şeklinde bir ibare yer almaktaydı. Dizinin bu şekilde başlaması oldukça hoş.
Ancak; dizide gerçek terapilerle ters düştüğünü düşündüğüm ayrıntılar da mevcut. Gelin, bunlara beraber bakalım.

Şaşalı Saatler
En Çok Tik Tak'ı Bizim Saat Çıkarır!
Terapistin masasında şaşalı ve tik tak'ları oldukça duyulur bir saat var. Bu yanlış bir uygulama. Çünkü saatin ön planda olması ve dikkat çekmesi hem danışanın hem terapistin ilgisini dağıtacaktır.
Terapistlere eğitim alırken kol saati kullanmaları önerilir. Aynı zamanda terapistin saatini danışana fark ettirmeden kontrol etmesi gerekir. Bir düşünün, danışansınız ve terapistinize belki de en önemli anılarınızı, en büyük acılarınızı anlatıyorsunuz. O sırada terapist sürekli saati kontrol ediyor ya da masadan sürekli bir tik tak sesi geliyor. Ne kadar rahatsız edici, değil mi?

Süslü Odalar
Boşver Şimdi Nefes Alamamanı, Yeni Biblom Nasıl?
Hem terapist odaları hem de bekleme salonu bir danışmanlık merkezinden ziyade bir köşke benziyor. İzlerken Bu kadar süse ne gerek vardı, Bu kadar detay neden? diye düşünmeden edemedim.
Gerçek hayatta bekleme odaları sade, terapist odaları daha sade olmalıdır. Hem danışanın hem terapistin dikkatini dağıtacak her türlü detaydan kaçınılmalıdır. Bu yüzden terapi odasında renkli duvarların, süslü bibloların ve şaşalı halıların yeri yoktur.

Bir Kahve?
40 Yıllık Hatır Da Olmasın Mı?
Bir sahnede terapistin danışana kahve içmeyi teklif ettiğini gördüm! Böyle bir şey mümkün değil.
Özellikle bizim kültürümüzde çay ve kahve arkadaşlık sembolleridir. Biz danışanlarımızla arkadaşlık ilişkisi değil, profesyonel ilişki kurmalıyız. Bu yüzden danışanlara da arkadaşlık mesajı verecek her türlü sembolden kaçınmalıyız.
Terapi esnasında su dışında herhangi bir içecek, yiyecek veya sigara kesinlikle tüketilmez.

Sempati Problemi
Çok Sempatiksiniz..
Abartılı mimikler ve ağlamalar.... Terapistler tabi ki danışanlarının anlattığı konuya ya da danışanın yüz ifadesine göre kendi yüz ifadesini ayarlamalıdır. Ancak bunu abartılı değil, doğal bir şekilde yapmalıdır.
Dizideki terapistin yüz ifadeleri çok yoğun. Bazen ilk görüşmenin başında gözleri doluyor, neredeyse ağlayacak gibi oluyor. Burada terapist empati yerine sempati yapıyor.
Sempati; karşıdaki kişinin duygularını içselleştirmek ve onu birebir yaşamaktır. Böyle olduğu zaman mesleki bakış açımızı ve objektifliğimizi kaybederiz. Günün sonunda tükenmiş ve dağılmış bir halde oluruz. Bırakın başkasına yardım etmeyi, kendimiz zarar görmüş oluruz. Bu yüzden terapide sempati değil, empati yapılmalıdır.

Terapistin İç Sesi
Meğer Ne Çok Acılar Çekmişsin..
Bir diğer abartılı nokta: Terapistin iç sesi. Bu ses oldukça acıklı ve yine sempatiye kayan bir ses. Terapistler tabi ki danışanlarının hayat hikayelerine üzülebilir. Bu gayet doğal ve insani bir durum. Ancak kendi içinde Ah ah, vah vah diye kendisini dövmez.
Terapistin asıl odak noktası; danışanın anlattıklarındaki bulanık noktaları netleştirmeye, danışanı anlamaya çalışmak ve bir formülasyon çıkarmaktır. Bunu da Meğer ne çok acılar çekmişsin diye düşünerek başaramayız.

Yorumlama Hataları
Dinlemeye Ne Gerek Var, Aklımdakini Söyleyeyim..
Diyaloglarda erken yorumlamalar ve keskin yargılar bolca mevcut. Terapist hipotezlerini test etmeden, yeterince gözlem yapmadan veya danışanı ona anlatmadığı sürece erken yorumlamalarda bulunamaz. Bir sahnede intihar girişimi olmuş bir danışan vardı. Terapist danışana şu cümleyi kullandı: "Meğer en değerli şeyinizden vazgeçecek kadar kırılmışsınız." Danışan problemlerinden kaçmak için mi intihar etti, yasta ve sevdiğinin peşinden mi gitmek istiyor, yoksa hayatını yaşanabilir kılan becerilerden mi yoksun? Bunu bilmiyoruz. O zaman en değerli şeyinden vazgeçtiği yorumunda nasıl bulunuyoruz? Bu danışan mutsuz mu, kızgın mı, kırgın mı? Bunu da bilmiyoruz. O zaman kırıldığını nereden çıkarıyoruz?
Başka bir sahnede çocuğuna kızgın olan danışan şu cümleyi kullandı: "Ben babama böyle bir şey deseydim beni iki seksen yere yapıştırırdı." Terapist de şu soruyla karşılık verdi: "Siz de döver misiniz çocuklarınızı?" Ne kadar yargılayıcı, ne kadar etiketleyici, ne kadar tehlikeli bir soru.. Böyle bir soruyu terapide sormak mümkün değil.

Temas Problemi
Oyuncak pandalar misali..
Temas, temas, temas... Dizide bolca temas var. Bizler pofuduk ayıcıklar ya da sevimli pandalar değiliz ki durmadan temas edelim.
Danışana sarılmak ya da ona temas etmek hem kurduğumuz profesyonel çizginin aşılması hem de danışanın mahrem alanına girmek demektir. Çok çok istisnai durumlar dışında danışanlara sarılmıyoruz.

Roket Danışanlar
Uçtu Gidiyor..
Hiç konuşmayan bir danışan beşinci dakikada bülbül gibi şakımaya başlıyor, korkusunu ifade etmek için sürekli düdük çalan bir çocuk ilk görüşmenin sonuna doğru düdüğünü bırakıyor ve terapistinin kucağında uyuyakalıyor.
Danışanlar bazı davranışları işlevsiz olsalar bile kendilerini korumak veya kendilerini ifade etmek amacıyla yapar. Danışanın bu amaçla sergilediği bir davranışı ilk defa gördüğü bir yabancının karşısında anında bırakması mantıklı değildir. Terapistin hayatında ilk defa gördüğü danışanı hemen anlayıp onu çözümleyecek bir müdahalede bulunması da mantıklı değildir.
Şöyle bir mit var: Terapistler sihirli değneğe sahiptir. İnanın biz de isterdik sihirli değneğe sahip olmak. O zaman işler çok kolay olurdu. 6 senelik eğitime, süpervizyonlara, ek kaynaklara gerek kalmazdı. Her şey 1-2 seansta kendiliğinden olur biterdi.
Ancak gerçek dünya öyle değil. Danışanların önce terapistlerine güvenmeleri gerekir, daha sonra kendilerini yavaş yavaş açarlar. Terapistlerin önce danışanını gözlemlemesi gerekir, daha sonra onu anlamaya başlar. Bunun için de zaman gerekiyor.

Terapilerin Birbiri İçerisine Geçmesi
Ne Olacak Paket Terapi Versek?
Çift terapisi ve bireysel terapi, birbirlerinden ayrı süreçlerdir. Dizide önce erkek danışanla, sonra çift olarak, daha sonra kadın danışanla devam edildiğini gördüm. Böyle bir durum söz konusu değil.
Terapist bir danışanı alıp bireysel görüşmeye başladıysa bu durumu çift terapisine çeviremez. Çift terapisi olarak bir süreç başlatıldıysa, taraflardan birini bırakıp diğeriyle devam edemez.

Dertleşme Seansı
Biraz Da Ben Anlatayım..
Benim için en korkunç sahneyi sona sakladım. Bir sahnede terapist o kadar acılı, o kadar dertli ki danışan bunu anladı. "Bırak da seni biraz ben dinleyeyim" dedi. Terapist de ağlayarak anlatıyor. Böyle bir şey söz konusu değil.
Terapistler bazı hatalar yapabilir elbette. Ancak oturup danışana kendi kişisel hayatını anlatmak bir hata değil, bile bile lades demektir. Bunu bir günlük bir terapist bile yapmaz.

Son Söz
Yazımı Sonlandırırken....
Şunu da unutmamak gerekir: Bahsettiğimiz yapım bir psikoloji belgeseli değil, bir dizi. Bu yapımın psikoloji kurallarını tıpa tıp uygulamak gibi bir iddiası da yok. Aynı zamanda insanları terapi kavramına alıştırmaları, zorlandıkları zaman bir uzmandan yardım alabilecekleri algısı oluşturmaları oldukça kıymetli.
Yine de yapılan yanlışları biz psikologların tespit edip doğrularını anlatması boyun borcudur. Çünkü danışanlar gerçek terapiye kırmızı oda beklentisiyle gelirlerse oldukça hayal kırıklığına uğrarlar.
Comments